Genç adam, arabasının kapısını kapattı.
Meraklı gözlerle etrafı süzerken, gömleğinin yakasını elleriyle kontrol etti.
Hafif bir müzik kulağına çalınıyor, gecenin karanlığına inat, iki tarafa
yerleştirilen led ışıkları, küçük kaldırım taşlarını aydınlatıyordu. Adam, uzun
adımlarla şık bir yol oluşturan aydınlığı takip etti. Adımları hızlandıkça
karşısındaki yapı netleşiyor, kalabalığın oluşturduğu uğultu daha anlamlı
kelimelere bürünüyordu. Kapıya yaklaşınca derin bir soluk aldı. Her şey yolunda
gidecekti, buna yürekten inanmasaydı eğer, şu anda burada olmazdı. Kapıyı
itikleyerek açtı, içeri birisinin girdiğinin habercisi olan tepesindeki çanın
çaldığını, kendisinden başka duyan olmadı. Şık giyimli insanlar, o sırada çok
daha ilgi çekici görünen yemek masalarına odaklanmışlardı. Etrafta zarifçe
koşturan garson kızların telaşı, arada tabaklara çarpan çatal bıçak seslerine
karışıyordu.
Genç adam usulca
kalabalığa yaklaştı. Tanıdık bir yüz görme umuduyla bakışlarını kafenin içinde
gezdirdi, o sırada mor bir elbisenin uçuşan eteği gözüne takıldı. Bu, saniyelik
bir görüntüydü ancak, Tyler, aradığını bulmuştu. Bütün dikkatini mor elbiseye
vererek kafenin köşesindeki küçük kapıya ulaştı. Burası servis mutfağı
olmalıydı. Genç adam kapı aniden açılınca biraz gerilemek zorunda kaldı. Garson
kız elindeki servis tepsisiyle kala kalmıştı. “Lavaboyu mu arıyordunuz
efendim?”
“Hayır,” dedi
Tyler. “Mor elbiseli bir kadını arıyorum.”
Genç kızın
yanakları kızardı, gözleri usulca hala açık duran kapıdan içeri kaydı.
“Aradığınız kişi, Bayan Fanny mi?”
“Ta kendisi.
Bakışlarınızdan onun içeride olduğu sonucunu çıkardım. Yanılmıyorum değil mi?”
“Ha… hayır
efendim. Yanılmıyorsunuz. Kendisi içeride.”
Tyler, kızın
kenara çekilmesinin hemen akabinde hızla içeri süzüldü. Tezgâhın başında
tabakları süslemekte olan çalışanların şaşkın bakışları arasında mutfağın
sessiz, karanlık köşelerine doğru ilerledi ve sonunda onu gördü. Uzun dalgalı
saçları asi bir nehir gibi omuzlarından aşağı dökülüyor, dudaklarında ki
kırmızı ruj, loş ışıkta kışkırtıcı derecede cazip görünüyordu. Elbisesinin uzun
etekleri bacaklarını köpüklü dalgalar misali sarmalamıştı. Karşısındaki kıza
alçak sesle bir şeyler mırıldanıyor, aynı zamanda da tüm içtenliğiyle
gülümsüyordu. Tyler, boğazına yapışıp kalan yumruyu yutkunarak gidermeye
çalıştı. Tanrım, bu kıza hissettiği duygular daha ne kadar derinleşebilirdi?
Genç kız,
bakışlarını aniden genç adamın gözlerine dikince, Tyler bu konuda daha fazla
düşünmek zorunda kalmadı. Fanny’nin dudakları önce şaşkınlıkla aralandı ardından
saklayamadığı bir keyifle hafifçe büzüldü. Konuştuğu kızıl saçlı kızla kısaca vedalaşıp
ağır adımlarla genç adama yaklaştı.
“Burada ne
arıyorsun?”
“Seni.”
“Beni mi? Beni
neden arıyorsun?”
Genç adam bir iki
adımda kızla arasındaki dayanılmaz bulduğu mesafeyi kapattı. Genç kızın eline
sıkıca yapışarak geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Fanny’nin parmakları
kendi avcunun içinde küçücük kalmıştı. Ancak kız, ufak tefekliğinden
beklenmeyecek biçimde kuvvetliydi. Genç adamın mengene misali kavradığı
parmaklarını geri çekmeye çalışırken, topuklu ayakkabıların üzerinde, yürümekle
koşmak arasında bir hızla ilerlemeye çabalıyordu.
“Ne yaptığını
sanıyorsun?” Kızın tıslaması öfke ve heyecan doluydu.
Genç adam kısık
sesle güldü. “Seni kaçırıyorum.”
“Bence sen beni
değil aklını kaçırıyorsun. Hemen bırak elimi!”
“Üzgünüm ama bu artık mümkün değil.”
İkili, kalabalığın
arasına büyük bir telaşla daldığında ortamdaki uğultu aniden kesildi. Herkes,
pür dikkat önlerinden geçen absürt çifte odaklanmıştı. Genç kız, insanların
bakışlarını görünce rahatsız olmuştu anlaşılan, çünkü artık Tyler’ın elinden
kurtulmak yerine onu sıkı sıkıya kavrıyordu. Genç adam, kızın korkusundan
korkunç bir bencillikle beslendiğini hissetti. Tutuşunu daha da sıkılaştırarak
Fanny’i kafenin kapısından dışarı sürükledi.
“Tyler!”
“Canım?”
“Canım mı? Sen sarhoş musun? Ya da daha kötüsü, beni biriyle mi
karıştırıyorsun?”
Genç adam, yeniden
derinden gelen bir sesle güldü. Kızı arabasının yanına çekerek kapıyı açtı.
Fanny’nin itirazlarına kulaklarını tamamen tıkayarak onu arabanın ön koltuğuna
doğru adeta fırlattı. Genç kız oturduğu yerde toparlanmaya ve elbisesinin
dekoltesini kapatmaya çalışıyordu. Tyler, ıslıkla keyifli bir İskoç ezgisi
tuttururken şoför mahaline geçti.
Fanny’den yayılan
buram buram öfke ve egzotik parfüm kokusu burnuna doldu ve tüm duyularını
harekete geçirdi. Genç adam arabanın içindeki aydınlatmanın düğmesine bastıktan
sonra yanındaki güzelliğe döndü.
“Merhaba.”
Genç kızın dolgun
dudakları açıldı, ardından yavaşça kapandı. Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi
görünüyordu. Tabii çok kızgın olduğu için, dili tutulmuşta olabilirdi, genç
adam ikinci olasılığı büyük bir keyifle zihninden kapı dışarı etti.
Bir kez daha
denedi. Kızdan ufakta olsa bir tepki almak için çıldırıyordu. “Büyüleyici
görünüyorsun.”
Sözleri baruta
çakılan bir kibritten farksızdı. İçten içe bunun bilincinde olsa da, genç kızın
dudaklarının arasından kayıp gelen küfre zihnen kendini hazırlaması mümkün
değildi…
Arabanın içini saran
mutlak sessizlik, genç adamın boğazını bir iki kez temizlemesiyle bozuldu.
“Evet… Ihm, sanırım bu sözleri hak ettiğimi düşündün.”
Fanny’nin hiddeti
bir nebze sönmüş gibi görünüyordu. Aslında genç kız düpedüz utanmıştı.
Kucağında sıkıca birbirine kenetlediği için eklem yerlerinde beyazlıklar oluşan
parmakları, onu fena halde ele veriyordu.
Tyler’ın dudakları
istem dışı kıvrıldı. “Bu, seni biraz
olsun rahatlattıysa eğer, yolumuza devam edelim.” Genç kızdan ses çıkmadı.
Tyler kızın utangaç sessizliğini diğer özellikleri gibi dayanılmaz derecede
çekici buldu. Dayanılmaz derecede çekici
mi? Ah, yakında aşk şiirleri
yazmaya başlarsa eğer, hiç şaşırmayacaktı…
Genç adam, gecenin
karanlığında yol alırken arabanın hızını fazla yükseltmedi. Fanny’nin yanındaki
varlığının tadını çıkarırken Paris’te onu özleyerek geçirdiği saatlerin sona
ermesinden dolayı, derin bir de şükran duyuyordu.
Tyler direksiyonu
tutan parmaklarının terden nemlendiğini fark etti. Lanet olsun! Heyecanını dizginleyemezse eğer, gece hiçte planladığı
gibi bitmeyecekti. Arabanın hızını ani bir kararla arttırdı. Fanny’nin elleri
emniyet kemerinin güvenliğine sığınmak istermiş gibi hafifçe yukarı kalktı.
Tyler ıssız bir
ağaç kümesine doğru aracı yönlendirdi. Bir iki metre ilerledikten sonra gizli
sığınağına ulaşmıştı. Uçurumun kenarına biraz yanaşarak kontağı kapattı. Araç
içi ışıkları hala açıktı ve genç adam yanında ki kızın kahverengi dalgalar
halinde omuzlarından aşağı dökülen saçlarının rengine büyülenerek bakıyordu.
“Seni buraya neden
getirdiğimi merak ettiğini ve çok öfkeli olduğunu biliyorum. Ancak senden ilk
olarak istediğim şey açık fikirli olman. Lütfen Fanny, hemen öfkelenme ve
söyleyeceklerimi düşün.” Genç kız başını kaldırdı. Gözleri her zamankinden daha
büyük ve… korkmuş görünüyordu.
“Hey,” diye
mırıldandı Tyler ona doğru eğilerek. “Benden korkmuyorsun değil mi? Ne oldu
benim tanıdığım öfkeli kıza?”
“Aradığınız kişiye
şu anda ulaşılamıyor. Muhtemelen sinir komasına girmiştir!”
Tyler sırıttı.
“İşte benim kızım.”
Fanny, derin bir
soluk aldı. Kontrolünü yeniden kazanmaya çalışıyormuş gibi görünüyordu. Tyler
beklerken endişelenmemeye çalıştı.
“Pekâlâ, “dedi kız
çenesini biraz daha yukarı kaldırırken. “Seni dinliyorum Tyler.”
İşte başlıyoruz… “Önce araçtan inelim.”
Fanny, adamı
şaşırtarak, sessizce itaat etti. Tyler, konuşmanın böyle sakin devam edebilmesi
adına, içinden çaresizce yakardı. Arabanın ön tarafında buluştular. Ilık bir
meltem yerde ki yaprakları havalandırıyor gökyüzündeki yıldızlar, yeryüzünün
yapay parlaklığına inat, ulaşılmaz ve muhteşem görünüyorlardı. Genç adam
Fanny’nin bakışlarının hayranlıkla ışıldadığını ve bulunduğu yeri profesyonel
bir gözle taradığını fark etti.
“Beğendin mi?”
diye sordu.
Genç kız
omuzlarını kaldırdı, ardından yavaşça saldı. “Beğenilmeyecek gibi değil.”
Tyler, kızın
beğenisinden hoşnut, tüm cesaretini kelimelerinde biriktirerek konuşmaya
başladı. “Fanny, seni ilk gördüğüm anı hayatım boyunca unutmayacağım.
Amerika’ya yeni gelmiştim. Dokuz yıl aradan sonra…”
Genç kız,
dudaklarını kıpırdattı. Tyler, parmaklarını kızın dudaklarına bastırarak
konuşma girişimini engelledi. “Lütfen dinle. Sadece dinle.” Fanny, başını
usulca eğerek genç adama susmayı kabul ettiğine dair güvence verdi.
Genç adam, elini
geri çekti. Kızın dudaklarının davetkâr ısısını parmaklarında hissediyordu
hala. Sözlerine devam etti. “Karanlık olmasına rağmen arabalarımızın
farlarından yüzünü ve kızgınlığını görebiliyordum. Güzelliğin başımı döndürmüştü.
Yol yorgunluğundan direksiyon başında uyuya kaldığımı ve bir rüya olduğunu
sanmıştım. O günden bu güne, hiç uyanmadığım ve uyanmak istemediğim bir rüyanın
içindeyim Fanny. Bana ne yaptın bilmiyorum ama tılsımın beni esir aldı.”
Tyler, kızın hiç
kıpırdamadığını hatta gözlerini bile kırpmadığını fark edince omuzlarına uzanıp
genç kızı hafifçe sarstı. “Nefes al Fanny.”
Kız, zapt ettiği
soluğunu hızla dışarı verdi. Genç adam ise ellerini kızın omuzlarından
çekemiyordu bir türlü. Beynine üst üste komutlar vererek sonunda parmaklarını
gevşetti ve son olarakta avuçlarını genç kızın omuz kemiklerinden yavaşça
çekti. Fanny’nin gözleri kısılmış, dudakları sıkı sıkı kapanmıştı. Beyninden
geçen düşüncelerin yoğunluğu bakışlarına yansımıştı. Öyle ki, Tyler, kızın
düşüncelerinin şaşkınlık ve inanamamazlık arasında gidip geldiğini bile
anlayabiliyordu. Genç kız, nihayet bir mırıltı çıkardı ağzından. “Yani…”
“Yani,” diye
tekrarladı Tyler. Fanny’nin kelimeleri toparlamasını bekleyecek sabrı yoktu.
Çok uzun zamandır bu anı düşlüyordu. “Seni seviyorum.”
KEYİFLE OKUMANIZI DİLERİM...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder